Saturday, November 01, 2008

Atatürk'ü yıpratmamak..

Genç kızların gönlünde romantik yazıları ile taht kuran sayın Dündar'ın hazırladığı belgesel Mustafa, Türk milletinin sahip olduğu en değerli varlığı, Ata'sının özel yaşamına hiç kimsenin girmediği kadar giriyormuş.

Reklamın iyisi kötüsü olmuyor günümüz dünyasında, eminim yukardaki cümleyi okuyanlar, geçen hafta boyu sanal alemde her kanaldan devam eden tartışmalardan etkilenenler ve sonuçta sadece boş bir meraktan birçok kişi bu belgeseli sinemalarda izleyecek. Ben de bilgilenmek için izleyeceğim, ama sinemada para vermeyeceğim.

Bu örnek olaydan benim çıkarımım ise şu oldu: Türkiye'de malum medya kartelinin kendi çıkarları paralelinde yaptığı yayınları aman karar verirken yeterli görme, inanma, hemen gaza gelme, sorgula, farklı açıları da mutlaka değerlendir.

Ciliv'in açıklaması

Sermaye savaşları

ATATÜRK VE TÜRK DEVRİMİ ÜZERİNE "GELİŞİGÜZEL" YAYIN YAPILMALI MI?
Prof. Dr. Özer Ozankaya

Can Dündar'a ve yaptığı 'Mustafa' filmine doğru tanı konulmuştur: "Pek
üstünde durulmadan (çaktırmadan) Atamızın gece hayatını, içkiyi seven, din
karşıtı, demokrasi demesine rağmen en yakın dostarını bile ipe
gönderebilecek bir diktatör olduğu ima ediliyor."

Can Dündar, "Sarı Zeybek" filmine de, daha ilk tümcesinde "Koca bir
imparatorluğu yıkan adam .." diyerek, yani gerçekte "övgü altında yergi"
yaparak başlamıştı. Sanki Osmanlı devletini Atatürk yıkmış gibi gerçeklere
taban tabana zıt olan, ama Atatürk'ün gerçekleştirdiği Türk demokrasi
devrimine düşman iç ve dış sömürgenlerden aferin almasını sağlayacak
bir imada bulunmuştu.

Yeni filmi için kendisinin "Belgeselde, toprağını kaybetmiş ve bunun derin
acısını yaşayan, kendisine yeni bir yurt kurmaya çalışan, nitekim bu konuda
başarılı olan bir çocuğun öyküsü" diyen sözlerini, Misak-ı Milli'yi,
sosyolojik, tarihsel, kültürel temelleri olan bir "Türk yurdu" değil de,
'Selanik'in yitirilmesine karşı yapay olarak oluşturulan bir yurt' gibi
sunmaya yönelik, gerçekleri tepe-takla eden, ama bunu da yine ürkekçe
yapan bir çaba sayabiliriz.

Bu yaklaşımla Atatük filmleri hazırlayıp yayınlamak, gerçekten büyük
sorumsuzluk sayılmalıdır: Tarihe karşı, Türk ulusuna karşı ve yalnız Türk
ulusunun değil, tüm insanlığın övünç kaynağı bir büyük düşünür-öndere karşı
sorumsuzluk.

"Suret-i haktan görünüp", gerçek dışı, yanıltıcı, demokrasi düşmanlarından
"aferin" almaya yönelik yayın yapılması, düşünce ve yayın özgürlüğünün
kötüye-kullanılması olarak görülmelidir.

Atatürk üzerine ve genel olarak Türkiye Cumhuriyetinin Türk Devrimiyle
oluşan temel ilke ve kurumları üzerine yapılan yayınlar, Atatürk'ün "Basın
ve yayın özgürlüğü" konusundaki uyarıları eşliğinde değerlendirilmelidir.
Bu uyarıları benim burada belirtmeme olanak yok.

Atatürk'ün günümüz Türkçesine aktardığım "YURTTAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER"
kitabının (CEM YAYINLARI) "ÖZGÜRLÜKLER" bölümüne bakılırsa, genellikle basın
ve yayın araçlarının bugün içine düşmüş olduğu düzeyin etkenlerini ve
bunlara karşı nasıl önlemler alınmak gerektiği bu uyarılardan
çıkarılabilir.

Bir yanda, dünyanın dört kıtasından birçok tanınmış bilim, sanat,
siyaset ve askerlik şahsiyetinin, 21. yüzyıla girerken, oy birliği ile
Atatürk'ün tüm insanlık için kalıcı katkılarını dile getirmekten onur
duyması (Bknz: DÜNYA DÜŞÜNÜRLERİ GÖZÜYLE ATATÜRK VE CUMHURİYETİ; T.İş
Bankası Yayını)...

Bir yanda Can Dündar ve O'nun gibi yayınlar yapanların tutumu...
Ne diyelim, "YERE düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten"...

Prof. Dr. Özer Ozankaya

No comments: