Bugün 31 yılı geride bırakıp 32. yaşıma girdim. 7 saatlik bir İstanbul-Ayvalık parkurunu 17 saatte tamamlayarak ananem ve dedeme dün akşam kavuştum. Susurluk civarında bir dağda ~6 saat mahsur kaldık, ama Kamil Koç'un muthiş bir aracı vardı reklamını yapmadan geçemeyeceğim, devamlı kablosuz internet bağlantısı olan, cep telefonu yasağı olmayan ve her sırada 3 geniş koltuk olan çok rahat bir otobüs, indiğimde 17 saatlik yoldan değilde eğlenceden gelmiş gibiydim ananemin deyimiyle :)
Ayvalık'ta doğduğum bugüne günlük güneşlik uyandım. Lafta ağa bağlanamayacaktım di mi, önce Kamil Koç şimdi de dedem bana süpriz yaptılar, dedem de eve bilgisayar almış, kablosuz modem de var oh, benim tüm hayaller suya düştü kısacası :)
Ananemin sarma dolmalarını lüp ettikten sonra bir uyumuşum dün akşam ki anlatamam, NBA all-star maçına bile kalkamadım ya. Sabah önce dört dörtlük bir Ege kahfaltısı bizimkilerle, akabinde yürüyerek dedemle Ayvalık merkeze gittik. Yolda sohbet üzerine sohbet, dedem maşallah ayaklı tarih ansiklopedisi, dinlerken mest oluyorum. Tipik Ege, Rum mimarisi bize eşlik ediyor fonda; dar sokaklar, az katlı dar ama yüksek tavanlı, taştan evler. Görüntüyü bozan birkaç yeni apartman yok değil, nasıl izin aldılar bunlar inanamıyorum, ama nispeten sayıları az henüz.
Konudaki zaman 60 ihtilali hemen sonrası, dedem benim yaşlarımda imiş, İstanbul'a yeni gelmişler Beşiktaş'ta oto elektrikçilik yapıyor, tüm ailesinin sorumluluğu onun sırtında ve annem de yeni doğmuş. Kuruçeşme civarı(inanamayacaksınız buna) İstanbul'a kömürün dağıldığı yer o vakitlerde, birçok kamyon var orada ve dedeme de doğal olarak bolca iş :)
Gider gelirken gözü pekliği ve ustalığı ile dedem nam salmış, hikayenin en ilginc kısmı ise, o dönem yeni Dodge kamyonlar gelmeye başlamış İstanbul'a ve araçlarda kronik bir imalat sorunu nedeni ile ciddi problem olmuş herkese. Dedemin esasında biraz geçmişinden de bahsetmek gerek bundan sonra anlatılanlara şaşmamak için :)
Dedem, Mesut Duran, Yugoslav göçmeni bir ailenin büyük erkek çocuğu, Balıkkesir Burhaniye'ye göçüyor aile birinci dünya savaşı öncesi, dedemin babası yörede ünlü bir Kurtuluş Savaşı gazisi, dedemi yokluktan küçük yaşta okuması için askeri okula vermişler. Dedem ailesinden uzakta büyümüş, okulunda da çok başarılı olmuş. Beni hep yaşam disiplini ve kendine güveni ile etkilemiş, örnek olmuştur dedem.
Hikayeye devam edelim, dedem akşamları oturup Dodge kitapçıklarını inceliyor, sorunların üzerinde çalşıyor ve bir çözüm geliştiriyor ve başarıyla uyguluyor. Durumu bir şema çizip anlatıyor dedem, bir arkadaşının yardımı ile İngilizce bir mektup yazıp İngiltereye genel merkeze gönderiyorlar. Kısa sürede Dodge'dan dedeme bir teşekkür cevabı ve ülkeye davetiye geliyor. Dedem ailesini bırakıp gidememiş o dönem, durumunu geri yazınca dedeme büyük bir alet çantası göndermişler teşekkür olarak. O çanta ile dedem zamanının çok önünde sorun teşhisi yapabilmiş uzunca zaman, ünü almış yürümüş doğal olarak.
Bu hikayeyi kol kola dedemden dinlerken, yaşıt olmamız paralelinde, Dodge ve Oracle, hediye alet çantası ve ACE ödülüm gibi komik paralellikler kuruyorum, yaş 32 ama çocuk aklı aynen devam işte :)
Dedem ekonomik kaygılarını çözdüğünde çok küçükten itibaren çok isteyip bir türlü başlayamadığı müzik eğitimine ve akabinde dernekçiliğe Beşiktaş'ta devam etmiş. Günümüzde hem Ayvalık hem de Beşiktaş Türk Sanat Müziği Dernekleri'nden yetişmiş birçok kişi dedemin öğrencisi. Burada dedem çok seviliyor, Ayvalık'daki Dernek dedemin şefliğinde sık sık konserler düzenleyerek toplanan para ile şehire sağlık ve eğitim alanlarında önemli katkı yapıyor. Ayrıca 5-10 yaş grubu çocuklara ücretsiz keman dersi veriyor son senelerde dedem, keman cidden zor bir alet, eğitim teknikleri müthiş senelerin tecrübesi, bu çocukların konserlerde topluca kemanlarını çaldıkları an, sabırla devam edilen özverili çalışmaların sıcak bir gülümsemeye dönüştüğü an.
Gezerken merkezdeki kilisenin camiye çevrildiğini de farkettim, Aya Sofya benzeri bir durum, burada karşılıklı zorunlu göç nedeniyle zaten yaşayan Rum halkı kalmamış gibi, doğasını bozmadan bu çevrilme gerçekleşse de bana Türk'lerin gizli bir kuralı sanki vardı ve bu bazı bazı unutuldu gibi geliyor. Biz tarihi eserlere, ibadethanelere zarar vermemesi ile tarih kitaplarinda kendi tarihi ile ovunen bir millet degil miydik?
Eve döndüğümüzde yine ananemin müthiş yemekleri bizi bekliyordu, bir doğum günü daha nasıl güzel geçebilir bilmiyorum. Birçok dostum da aradı, ileti gönderdi bugün, sağolsunlar, güneşli bir Ayvalık gününden ben de birkaç resim ve sıcak selamlarımı gönderiyorum sizlere;
dedem-ayvalik-merkezde.jpg
dedem-konser-ilan.jpg
ananemin-pasta-sovu.jpg
ayvalik-kiliseden-camiye.jpg
Not: Teoman'ın yeni albumündeki İrem Candar ile yaptığı düete hasta oldum, zaten şarkı bir acayip, albümü şiddetle tavsiye ediyorum :)
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment